EKONOMİK KALKINMA,DEMOKRASİLER VE ÇİN

aegeanocturne
4 min readDec 28, 2020

--

Demokrasi ekonomik kalkınmanın önkoşulu mudur? Sahiden demokrasi ekonomik kalkınmanın olmazsa olmazı mıdır? Covid sonrası revizyona uğrayan sistemlere Çin bir model olabilir mi ?

Gelişmiş ülkeleri incelediğimizde ekonomik kalkınma ile demokrasi arasında pozitif bir ilişki olduğu görüyoruz. (Bkz. Almanya, Finlandiya, Kanada, Amerika)
Gelişmekte olan emerging market dediğimiz Mısır, Yunanistan, Ukrayna, Brezilya, Şili, Azerbaycan, Belarus gibi ülkelere baktığımızda ise demokrasi var gibi görünen ama özde demokrasinin d’sinden söz etmek mümkün olmadığı bir yapıyla karşı karşıyayız. Özünde demokrasi olmadığını nereden anlıyoruz? Ülke içi huzursuzluklara, kaotik toplum yapısına, gelir dağılımındaki uçurumlara, ekonomik kırılganlıklarına ve kalkınmışlık düzeylerine baktığımızda anlıyoruz.

Öte yandan gelişmekte olan ülke statüsündeki Çin’e baktığımızda ise Çin neoliberal öğretilerin dışına çıkarak ekonomi oyununun kurallarını yeniden yazıyormuş gibi görünüyor. Bildiğimiz gibi Çin’de şu an demokrasi yoktur. Yönetime kamusal alanda eleştiri de mümkün değildir. Buna rağmen bugün tüm dünya tarafından besmele çekilerek hayretler içerisinde izlenmektedir. Çin dünyanın en fazla yabancı yatırımcı alan ikinci ülkesi konumundadır. Ayrıca Çin dünyada en fazla döviz rezervine sahip ülke konumundadır. Böylece dünya ekonomisinin iplerini bir bakıma elinde tutmaktadır.

Bugün Çin gittikçe küresel ekonominin kurallarını yeniden belirler hale gelmiştir. Kendine has üretim hacmi ve tek partili sosyalist rejimi ile neoliberal dünya ekonomisinin dişlilerine adeta çomak sokmuş vaziyettedir. Son yıllarda özellikle de 2020 yılında sık sık tanık olduğumuz extreme felaketlerin sebebinde de aslında bu yatıyor: Çin’in teknolojik inkişafı ve devasa büyüme oranlarıyla dünyayı tehdit ediyor oluşu... Küresel anlamda sürekli bir kaos, sürekli bir mide bulantısı ve rahatsız edici bir çalkantı mevcut!

Eğer totaliter baskıcı rejimler, küresel dış finans kodamanlarına değil de %100 kendi ülkesine hizmet etseydi sonuç: ‘Çin gibi başarı ve haklı galibiyet olurdu.’

Şu bir gerçek ve her geçen gün de hepimiz bu gerçeğe şahit oluyoruz ki demokrasi her zaman en iyi sonuçları sağlamıyor. Çünkü eğitim sistemi bilimden uzak, kültürü yozlaşmış, özünü kaybetmiş veya bağımsızlık duygusunu içselleştirememiş toplumların demokrasisinde hep bir sorun var! Demokrasi var gibi görünen haydut devletlerde liderler halkı tahakküm altında tutarak onları fakirliğe muhtaç ediyor.(bkz. Lukaşenko –Belarus 2020 seçimi olayları) Elde edilen kaynakları ya da artı değeri yurtdışına peşkeş çekmekle meşgul siyasi liderler, seçimi kaybetse de koltuğu bir türlü bırakmıyor!!

Görünürde demokratiki özünde baskıcı rejimler= dış ülkelere çalışıp her geçen gün fakirleşen bir halk.

Sokrates ve Platon’un da defalarca örneklediği gibi demokrasi her zaman en iyi sonucu vermez. Özellikle cehaletin ve bağnazlığın had safhada olduğu ülkelerde hiç vermez. Sokrat’a göre seçimlerde oy kullanma bir yetenektir ve oy kullanmak, “rastgele bir sezgi” olarak görülemez. Oy kullanmanın da diğer her yetenek gibi insanlara sonradan dikkatle ve sistematik bir şekilde öğretilmesi gerekmektedir. Çünkü geminin yönetimi rastgele bir gruba değil; deniz seyahatleri konusunda bilgili, deneyimli, eğitimli ve de parayla satın alınamayacak kişiliklere verilmelidir.

‘Herkes sadece kendini düşünürse toplumsal fayda maksimum olur’ felsefesine dayanan Amerikan toplum sistemi pandemi karşısında perişan oldu. Sağlık sistemi çöktü, vaka ve ölüm artış oranları kontrolden çıktı. Oysa ki toplumun bütünü için çalışan ve 2020 yılında yoksulluğu tamamen sıfırlamak gibi hedefleri olan Çin toplumcu sosyalist sistemi Covid-19 pandemisi karşısında gösterdiği etkili ve başarılı önlemler ile hem Avrupa hem de Amerika kapitalizmine karşı bir kez daha üstünlük sağladı.
Bu bağlamda Çin Covid-19 salgınının yuvası olmasına rağmen sıkı askeri önlemlerle en kısa sürede kontrolü sağlamayı nasıl başardıysa aynı anti-demokratik yöntemlerle 21.yy’ın yeni hegemonyası olmayı da başaracak gibi görünüyor.

Özetle: Dijitalleşen 2020 yılında toplumlar artık yönetim biçimi olarak demokrasiden daha fazlasına ihtiyaç duymaktadır. Yaşadığımız enformasyon çağında bilgi aritmetik değil geometrik olarak artmaktadır. Bu da gittikçe, doğru bilginin yakalanmasını zorlaştırmakta, giderek kitleleri daha fazla cahil bırakmaktadır. Böylece gün geçtikçe kötü niyetli yöneticiler ve medya patronları, toplumu istedikleri gibi manipülasyonların odağına oturtturmaktadır. Eğitim seviyesinin nispeten yüksek olduğu İsveç, Almanya, Kanada gibi overeducated ülkelerde demokrasinin işleyişinde şimdilik bir sorun görünmemektedir. Fakat demokrasi ile yönetilen diğer bazı fason devletlere baktığımızda eğitimsiz bırakılmış geniş halk kitleleri ile popülist liderler demokrasiyi çoktan tehlikeli bir silaha dönüştürmüştür. Bu silah, sık sık mezalimler yaratmakta olup o ülkelere ekonomik kalkınma ve büyüme yolunda patinaj çektirmektedir. Bugün Çin demokrasi ile yönetilseydi parlamentoda bir takım şahıslar satın alınacak, lobiler oluşturulacak ve Huawei, Xiaomi gibi markaların bir şekilde önü belki de çoktan kesilmiş olacaktı. Kısacası Çin, elindeki devasa nüfusla en fazla ikinci bir Hindistan olmaktan öteye geçemeyecekti. Ama öyle olmadı..

Bugün Çin, gazoz olma yolunda değil efsane olma yolunda kararlılıkla ilerlemektedir. Ayrıca Çin, dijitalleşen dünyada gelişmekte olan ülkelerdeki demokrasi belasına karşı alternatif yönetim şekli arayışlarına başarılı prototip teşkil etmektedir.

Xi Jinping reyis

Not: Yukarıda yazılanlar tamamen kendi görüşlerimdir. Gerçekle bir ilgisi olabilir de olmayabilir de… Bu tarihin akışına ve okuyucunun sezgisine kalmış.

yazar: aegeanocturne

--

--

aegeanocturne

Bireyin kişisel çıkarı ne zaman max olur? Ancak topluma minimum katkı sağladığında. Kapitalizmin kurallarını ben değil İngilizler yazdı! | aegeanocturne@pm.me